“Mutlaka her şeyin bir nedeni vardır.”
Sokrat
Korona Günlerinde Öfke
Korona salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağı ve karantina sürecinde pek çok öfkeli insan izledik ekranlarda. Yasağa rağmen sokağa çıkanlara öfkelenen polisler; kendisini uyaran polise öfkelenen yaşlılar; sosyal izolasyon kurallarına uymadığı için para cezasına çarptırılanlar; mesafe kurallarının bu kadar önemli olduğu salgın günlerinde yumruk yumruğa kavga edenler ya da kuaföre gidip bakımını yaptıramadığı için siniri zaten burnunda olanlar…
Bir insan neden öfkelenir?
“Mutlaka her şeyin bir nedeni vardır,” der Sokrat. Bir insan öfke ve şiddet gibi akıl dışı bir davranış sergiliyorsa bunun sebebi vardır.
İşin uzmanlarının tespitlerine göre öfke nedenleri arasında bazıları ön plana çıkıyor. Örneğin, çocuklukta maruz kalınan şiddet ve yaşanan psikolojik travmalar öfkeli bir kişiliğe sahip olmanın önemli nedenlerindendir. Tam tersine, fazla şımartılmış çocuklar da büyüdüğünde öfkeli bir insan olup çıkabiliyor. Kin, nefret ve düşmanlık gibi negatif duygular, abartılmış beklentiler ve haksızlığa uğramış olma hissi diğer önemli nedenlerdir.
İnsanların yeme, içme, nefes alma, çiftleşme ihtiyaçları gibi deşarj olma ihtiyacı da vardır. Güç sergileme ihtiyacı da bunlardan birisidir. “Güç, kendisinin yerine getirilmesi için zorlar,” der Rollo May. İnsanlar bir şeyler üreterek, spor yaparak, müsabakalarla ya da diğer meşru yollarla bu güç sergileme ihtiyacını karşılayamazsa şiddete başvurma yolunu tercih edebiliyorlar.
Rollo May, “anlam açlığı” durumunun şiddet nedenlerinden bir diğeri olduğunu ifade ediyor. Bir macera ararız hayatımıza renk katmak için. Güzel bir şey bulamadığımızda ise şiddete başvururuz.
Biyolojik faktörler de etkendir öfke sorununda. Örneğin, kan şekerinin düşmesi, beyin dokusunda bir hasar ya da bazı zehirlenmeler insanların saldırgan tutum sergilemelerinin nedeni olabilir. Böyle durumlarda saldırgan olarak nitelendirdiğimiz insanlar aslında yaptıklarının farkında bile değildirler çoğu kez.
Salgın nedeniyle yaşlıların sokağa çıkması yasaklanınca ekranlarda huysuz ihtiyarlar izledik. Bu insanlara karşı yeterince sabırlı ve hoşgörülü olamayan kamu görevlileri de gördük.
“Huysuz İhtiyar” ifadesini pek kullanmam aslında. Dünya Sağlık Örgütü’nün sınıflamasına göre orta yaş grubunda olduğumdan ve ihtiyar olmaya yakın olduğumdan değil, hekim olduğumdan.
Meslektaşlarım bilir, “huysuz” diye nitelendirdiğimiz insanları ayrıntılı incelediğimizde sıklıkla delirium dediğimiz bir tablo ile karşılaşırız.
Delirium, saatler ya da günler içinde ortaya çıkan, dalgalanmalar gösteren dikkat ve algı bozukluğu tablosudur. Hastaların bazıları durgun görünürken bazıları da aksine sinirli ve heyecanlı olabilir. Huysuzluk olarak tabir ettiğimiz bir tutum sergileyebilir örneğin. Özellikle yaşlılarda daha sık görülür bu durum.
Önemli bir nokta!
Delirium, sıklıkla altta yatan ve potansiyel olarak hayatı tehdit eden bir hastalık nedeniyle gelişir. Yani huysuzluk ettiği için kızdığımız bir ihtiyarın yaşamsal önemde sağlık problemleri olabilir.
Ve hemen şu çarpıcı bilgiyi de ilave edelim. Delirium tanısı konulup hastaneye yatırılan yaşlılarda ölüm oranı korona virüsteki ölüm oranından çok daha yüksektir.
Yaşlılarda unutkanlık da sık görülür biliyorsunuz. Yani sokağa çıkma yasağı olduğunu unutmuştur. Ya da zaman ve yer kavramını yitirmiştir. Yani tam da o sırada belki de nerede ve hangi zaman diliminde olduğunun farkında bile değildir yaşlı insan.
Sonuç olarak “huysuzluk” dediğimiz anormal davranış sergileyen bir insanı yargılamadan önce tıbbi gerekçeleri getiririm aklıma. Sonra psikolojik rahatsızlıkları ve elbette bu insanı çileden çıkaran diğerlerini…
Tüm bu bilgileri hatırlayınca öfkeli insanları anlamak ve bizi çileden çıkaran anormal davranışlarını hoşgörüyle karşılamak daha kolay görünüyor. Dünyayı güzelleştirecek olan şey birbirimize gösterdiğimiz anlayış, hoşgörü ve sevgidir.
Öfkeden ve öfkeli insanların zararından uzak huzur içinde bir yaşam dileklerimle…
30 Aralık 2020