Sağlıklı Olmanın Ödülü
Acil serviste sabah viziti sırasında yaklaşık kırk hastayı teker teker dolaşıp değerlendirdikten sonra eğitim toplantısına katılacağız. En ağırlarından başlıyoruz.
Acil servisler için olağan sayılabilecek bir gün. Mesela, ilk hastamızın kalbi durmuş, tekrar çalıştırılmış. Ama komadan çıkamamış olan hasta için yoğun bakım ünitelerinde yer aranıyor. Kötü beslenme, fırlayan tansiyon, kalp krizi ve feci son…
Sıradaki hasta epeyce gürbüz görünüyor. Şeker koması tedavisi alan hasta için yer bulunursa Dâhiliye kliniğine yatırılacak. Bir sonraki hasta ise aksine bir deri bir kemik kalmış. Sigaranın neden olduğu akciğer kanseri yüzünden tedavi gören hasta -bağışıklığı zayıfladığı için- ağır bir enfeksiyon geçiriyor. Yer bulununca yatarak tedavisine devam edilecek.
Travma bölümü görece sakin görünüyor. Alkollü direksiyonun başına geçen bir hasta yaşadıklarını hatırlayacak durumda değil. Ağır kafa travması, göğüs kemiklerinde ve sol bacağında kırık var. Ameliyat için hazırlık yapılıyor.
Sarı alandaki hastalar kısmen daha iyi. Mesela üç gündür bekleyen bir hastamız var. Şeker hastalığı nedeniyle sol ayağında başlayan enfeksiyon iyileşmemiş, damarlar da tıkandığı için ameliyat olmayı bekliyor.
Çoğu artık tanıdık gelen bir sürü hastanın ziyaretini tamamlıyoruz. Vizitimizin en kısa sürdüğü hastalar yatış kararı verilmiş olanlar. Ama ben bugün özellikle bu hastalardan bahsetmek istiyorum.
Acil hekimleri olarak ilk müdahalesini yaptığımız hastalar için yatış kararı verildiğinde seviniyoruz ama iş burada bitmiyor. Şimdi bizi başka bir sorun daha bekliyor. Yer bulunamadığı için yatırılamayan bu hastalar arafta kalıyor!
Hastalar henüz acil serviste ama yatış kararı verildiği için takibi ilgili kliniğin sorumluluğunda… Hasta yönetimi için hiç de ideal bir durum değil.
Neden bu noktalara geldik?
İstatistiklere bir göz atayım dedim. Şahsen benim de görev yaptığım son çeyrek asırda güzel ülkemde nüfus yaklaşık %30 artmış. Bu süre zarfında sadece kamu hastanelerinde yatak sayısı neredeyse %100 artarken yoğun bakım yatak sayısındaki artış çok daha fazla olmuştur.
Ama bugün bile hastanelerin acil servisinde yatacak yer bulamadığı için bekleyen hastalar vardır. Bu demektir ki, hastalıkların artışı daha hızlı ilerliyor. Durum ciddi görünüyor, acilen bir şeyler yapmalıyız. Sağlıklı bir toplum için seferberliğe ihtiyaç var.
Yapılacak en güzel şey elbette koruyucu sağlık hizmetleridir. Ama bu iş aşıyla sınırlı değildir. Sigara, alkol ve uyuşturucu maddeyle mücadele yetmez, sosyal medya bağımlılığıyla da mücadele gerekir. Obezite ve ruhsal sorunlar katlanarak artıyor. Bu da diyabet ve kanser gibi -insanları adeta acil servislere abone yapan- hastalıkların artışı demektir.
Elbette yöneticilerimiz de durumdan haberdardır ve bir arayış içinde olduklarını tahmin ediyorum. Ama atılan adımların meseleyi çözmek için yeterli olmadığını hepimiz görüyoruz.
Falcılara kahinlere gidecek halimiz yok. Bilimsel yöntemlerle çözüm arayacağız. Naçizane benim de bu meselenin çözümü için minik bir projem var. Psikiyatristlerin hoşgörüsüne sığınarak biraz insan odaklı bakmak istiyorum.
Acil servislere başvuran hastaların yarısından fazlası gerçek anlamda acil hasta değil. Acil kategorisine sokabileceğimiz hastalıkların neredeyse tamamı ise önlenebilir hastalıklar!
Tanı ve ilk müdahale süreci tamamlanmış olup yatış için bekleyen hastaların duyacağı en güzel haber, görece daha konforlu olan klinik odalarına yerleşmek. Ama burası da hastane sonuçta!
Bu durumun kimseyi mutlu etmediği ortadayken neden önlem almaz insanlar?
Yürüyüş yapmak, meyve sebze ağırlıklı beslenmek, kitap okumak, bir hobi edinmek, sigara ve alkol gibi zehirlerden uzak durmak…
Bu saydıklarımın hangisi kötü? Ve hangisi imkânsız? Daha kırklı yaşlarda ciddi hastalıklarla tanışan insanlar bu basit önlemlerle kendilerini korumak varken neden bir adım atmaz?
Zaman bilinci kanaatimce bu durumu izah edecek değerli bir kaynaktır. Diğer canlılar gibi bedenimizin güdümünde bir yaşam sürdüğümüzde bu organizmanın ihtiyaçlarına -hatta çoğu kez ihtiyaç bile olmayan arzularına- teslim oluruz. Yarın şeker hastası olacağımızı düşünmez, pasta böreğe yumuluruz. Akciğer kanseri olacağımız aklımıza gelmez ve sigarayı tüttürürüz.
On dakikalık haz uğruna bir ömrü tehlikeye atarız. “Yarın lazım olur, diye para biriktiren, arsa dükkân alan insanlar daha çok lazım olan sağlık için bu yatırımı yapmazlar.
Bilgeler bedenin arzularını kontrol altına alabiliyorsa zaman bilinci yüzündendir. Örneğin, Nietzsche gibi döngüsel zamanda yaşadığınızda yirmi yıl sonra yakanıza yapışacak obezite ya da pankreas kanseri bugün kadar yakın görünür. İşte o zaman bilinçli davranır ve geleceğinizi karartacak ihmallerden uzak durursunuz.
Bunu yapacak insan sayısının -şimdiye kadar olduğu gibi- mucizevi bir artış göstermeyeceğini tahmin edebiliyorum. Ama madem insanların büyük çoğunluğu, anlık küçük ödülleri yarının büyük huzuruna tercih ediyor; bu davranış kalıbı, sağlıklı yaşam için bir projeye dönüştürülebilir.
Fikir şu: Sağlığına dikkat eden insanlar peşin parayla ödüllendirilsin. Nasıl mı?
Ütopik bir projeden bahsetmiyorum. Çok iyi bildiğimiz kasko sistemi gibi düşünün. Sağlığını korumak için özen gösteren haliyle sağlık sistemine -zaman, mekân ve ekonomik açıdan yük olmayarak- katkı sunan bu insanların ödemesi gereken genel sağlık sigortası prim tutarı düşürülsün. Bu indirim de o ayki maaşına net olarak yansıtılsın. Hatta bir de her maaş günü cep telefonuna gelen bir mesajla hatırlatılsın:
“Sayın Sigortalımız,
Sağlığınıza gösterdiğiniz özen nedeniyle bu ay ödemeniz gereken prim miktarı düşmüş olup 420 TL hesabınıza yatırılmıştır. Sağlıklı günler dileriz.”
Aynı şekilde sorumlu olduğu nüfusu eğiterek sağlıklı toplum için katkı sunan aile hekimleri de bu çabalarının karşılığı olarak –peşin parayla- ödüllendirilebilir. Sonuç olarak bu işten sadece hasta ve hekim değil, toplum ve devlet de kazançlı çıkar.
Yöneticilerimiz bu projemi değerlendirir mi bilemem. Ama eğer uygulamaya geçilirse en azından bazı insanların -şu peşin para mesajını okumak için- sağlığına biraz daha özen göstereceğinden eminim.
Bu mesajımı bir yönetici duymasa, duyup da ciddiye almasa bile ben okurlarıma sesleniyorum. Siz üç yüz beş yüz liralık ödül mesajını almış gibi davranarak sadece o ay boyunca sağlığınıza dikkat edebilirsiniz. Mesela, içmediğiniz sigaranın parasını ödül hanesine yazıp kendinize mesaj gönderebilirsiniz.
İşte o zaman ödülünüz bu paradan çok daha fazlası olacaktır. Bir hastanenin acil servisinde -sizin için klinikte yer boşalması için- beklemektense evinizde televizyonun karşısına oturmuş çayınızı içiyor olabilirsiniz örneğin.
Bilgeler gibi zaman bilinciyle yaşayıp daha sağlıklı ve huzurlu günlere ulaşmak dileklerimle…
elinize sağlık
Teşekkürler.
Sağlık Bakanı son 20 yılda hastanelere müracaat sayısındaki artıştan bahsetmişti. Ben ,artan hasta ve hastalık sayısı olarak değerlendirmiştim. Elinize, gönlünüze sağlık.