“Hiçbir şey düşünmek istemiyorum. Sadece bu anı ve bu aydınlığı Bursa ovası denen büyük ve zümrütten yontulmuş kadehten içmekle kalacağım.”
Ahmet Hamdi Tanpınar
Yeşil Yeşil
Bir türlü sonu gelmeyen savaşlar ve yaşamını yitiren masum çocuklar…
İki yıl boyunca bizi esir eden korona salgını…
Ortadoğu’da hiç sönmeyen ateş…
Ekranlarımızda eksik olmayan şiddet haberleri…
Ruhumuzu karartan, içimizi kasvete boğan tüm bu şeylerden beş dakikalığına olsun uzaklaşmaya ne dersiniz?
İşte şimdi sizi güzel ülkemin en güzel şehirlerinden birisi olan Bursa’da minik bir gezintiye davet ediyorum. Şayet fiziksel olarak buna imkân bulamadıysanız bu minik seyahati hayalinizde canlandırmaya çalışacağım.
Bursa’nın tam merkezindeyim. Heykel’den doğuya doğru yürüyor ve Setbaşı Köprüsünden geçiyorum. Sağımda Mahfel, solumda efsane çarşılı köprü “Irgandı”. Hemen solumdaki Setbaşı Şehir Kütüphanesini de geçiyorum. Karşıma dört yol ağzı çıkıyor. Hayır, beş…
Tam ortada asırlık çınarın üstündeki tabelalara bakıyorum. “Yeşil Caddesi” yazan oku takip ediyor ve dar bir caddeye giriyorum.
Tek gidiş ve tek geliş şeklinde araçların geçişine izin veren yolun her iki yanı binalarla tıklım tıklım dolu. Neyse ki ahşap kaplamalarla tarihi ve estetik bir görüntü sunulmaya çalışılmış.
Caddenin diğer ucunda, ışık gibi parıldayan hoş bir yapı görünüyor. Yeşil Türbe.
“Hiçbir şey düşünmek istemiyorum. Sadece bu anı ve bu aydınlığı Bursa ovası denen büyük ve zümrütten yontulmuş kadehten içmekle kalacağım.”
Bu sözler Ahmet Hamdi Tanpınar’a ait. Sanırım Emir Sultan Camii’nin avlusundan ovayı izlerken şairin zihnine düşüyor bu sözcükler. Bir zamanlar böyle görünüyormuş demek…
Tanpınar’ın zümrütten oyulmuş kadehi yok artık ama yeşil ağaçların arasında inci gibi parlayan efsane türbe yaşamaya devam ediyor. Sekizgen prizma şeklinde yükselen bu harika eserin duvarları beyaz mermer ve turkuaz renkli çinilerle kaplanmıştır. Ceviz ağacından oyularak harika motiflerle süslenmiş giriş kapısı ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden birisidir. Türbenin iç yüzeyi yerden yaklaşık üç metre yüksekliğe kadar altı köşe yeşil çinilerle kaplıdır.
Türbenin mihrabı minik denebilecek boyutlarda ama görkemli bir sanat eseridir. Mihrap çinilerinde koyu mavi, sarı, yeşil, turkuaz, siyah ve beyaz renkler ahenkle bir araya getirilmiştir.
Türbenin neredeyse her köşesi İznik çiniciliğinin harika örnekleriyle doludur. Sanırım bu yüzden Yeşil Türbe ismi verilmiş.
Türk mezar anıtlarının en gösterişli örneklerinden biri olan Yeşil Türbe ziyaretimi tamamladıktan sonra kuzeye yöneliyorum. Yeşil Cami’nin girişi yani kuzeye bakan duvarı boydan boya mermerle kaplıdır. İçeri giriyorum. Daha girişten itibaren başlayan ve caminin büyük bölümünü kaplayan yeşil çiniler ruhumu dinlendiriyor. Yeşil Cami’nin dünya kültür mirası içerisindeki bir şöhreti de burada kullanılan çinilerden gelmektedir.
Orta bölümdeki sekiz köşeli şadırvan içeriye tatlı bir serinlik katıyor. Sağımda ve solumda birkaç basamakla çıkılan eyvanlar görüyorum. Hemen önümde biraz daha yüksek, üç basamaklı minik bir merdivenle çıkılan esas namaz kılma yeri var. Ve karşımda görüp görebileceğiniz en muhteşem mihraplardan biri duruyor. Adeta bir çini cenneti gibidir bu muhteşem eser.
Kaynakların yazdığına göre Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’yi süsleyen çiniler Tebriz’den getirtilen ustalar tarafından İznik çini fırınlarında yaptırılmıştır. Ustalar işin sırrını açıklamadıklarından bu çinilerin aynısı -günümüz teknolojisine rağmen- yapılamamaktadır.
Hayranlık uyandıran bir Bursa siluetinden bahsediliyorsa bunda Çelebi Mehmet ile beraber Osmanlı’nın ilk büyük mimarı olan Hacı İvaz Paşa’nın da imzası vardır. Altı asır önce iki büyük sanatkârın çabalarıyla şekillenen bu şahane eser bugün bile ruhumuzu ısıtmaya devam etmektedir.
Şayet henüz ziyaret etmediyseniz en kısa zamanda bizzat gezip görerek benim yaşadığım hoş hisleri yaşamanız dileklerimle…
4 Nisan 2022